Aydın Köksal’ın hazırladığı yeni yapıtından ilginç bir bölüm, “Devrim Arabaları Başarısız ve Boşuna Bir Çaba mıydı?” başlığıyla yayımlandı.

Aydın Köksal’ın 1940-1966 dönemine ilişkin eğitimle ilgili gözlemleriyle çağının tanıklığından oluşan Yaşamın Gizi başlıklı yeni yapıtını oluşturan bölümlerden biri, yazarın izni ve Feyziye Özberk’in sunuş yazısıyla, Atatürkçü Düşünce dergisinin Mart-Nisan 2017 sayısıyla birlikte, Karton Kapak içinde 24 sayfalık özel bir Ek olarak,  Atatürkçü Düşünce Derneği’nce (ADD) yayımlandı.

Uyanış ve Arayış başlıklarını taşıyan 2 ciltte verilen toplam 100 bölümden biri olan ve “Yapım ve Yıkım: Devrim Arabalarına Karşı Yumuşak Güç” başlığını taşıyan bu bölüm, Uyanış başlıklı Birinci Kitabı izleyen Arayış başlıklı 2. Kitap’ta, 22. Bölüm olarak işlenmiş… Yazarın ilk kez ölümle yüzleştiği anneannesi Edirneli Şaziye Kutman ile dedesi emekli Albay Harputlu Arif Köksal’ın art arda ölümlerinin hemen ardından “özgürlük ve demokrasi” kavramları bağlamında yaşanan olaylar, 27 Mayıs 1960 Darbesi ile bunu izleyen başbakan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamları, sonradan “üç fidan” olarak anılan ve düzene başkaldırdıkları için “üç sizden üç bizden” diye asılan üç öğrencinin -Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın- idamları… Bu “Yapım ve Yıkım” bölümü, gerçekten “Yaşam ve Ölüm: 27 Mayıs 1960 Devrimi ‘Geliyorum’ Dedi” ana başlığı altında işlenmeye değer dramatik bölümlerden biri. 

Biz Devrim Arabaları’nı, Devlet bürokrasimiz eliyle ve magazin basınımızın desteğiyle, 27 Mayıs Devrimi’nin öcünü alırcasına yok ettiğimizde, o dönem Güney Kore’de üretilen bir prototip bugünün dünya devi Hyundai otomotiv endüstrisi olarak gelişiyor… Benzer biçimde, Cumhuriyet’in erken dönemlerinde Nuri Demirağ’ın yarattığı Kayseri, Ankara uçak ve uçak motorları fabrikalarıyla Vecihi Hürkuş’un İstanbul, Yeşilköy’deki Planör uçak fabrikası ile havacılık okulunu biz Devlet eliyle yıkıma uğrattık ama bizden 25-30 yıl sonra uçak endüstrisi kurmaya girişen Brezilya, bugün 80 kişilik tepkili yolcu uçaklarıyla küresel yarışta başarıya ulaşmış durumda…

Küçükken İstanbul’da evlerinin bulunduğu Pangaltı, Eşref Efendi Sokağı’nın başındaki yokuşu tırmanmada zorluk çeken anası, babası ya da anneannesi için, onların beden ölçülerine göre iki kişilik, çok küçük, çok ucuz otomobil çizimleri yapan, ülkesinde bisiklet bile üretilmediği için bir bisikleti olmayan, mühendis olmayı bütün bu gözlemlerden kaynaklanan bir tür başkaldırma duygusuyla düşleyen çocuğun, sonra delikanlının, sonra 21 yaşındaki elektrik mühendisliği öğrencisinin eğitim serüveninde, tıpkı özgürlük ve demokrasi bağlamında gözlediği yaşam ve ölüm süreci gibi, bu yapım ve yıkım sürecinin de, onda öğrenim-eğitim değeri yüksek derin izler bıraktığı anlaşılıyor…

Tıpkı Amerikalı uzmanların o zaman gelip “Bunlar zor işler, gereksediğiniz eğitim ve tarım uçaklarını biz size bağış olarak verebiliriz!” demeleri gibi, tıpkı elektronik yüksek mühendisi olarak askerliğini yaparken tanık olduğu kuranportörler üreten Etibank Elektronik Laboratuvarlarını gezen Amerikalı uzmanların, “Kuranportör gereksemenizi biz size bağış olarak sağlayabiliz, siz boşuna uğraşmayın!” doğrultusundaki önerileri üzerine, bu cihazları üreten Laboratuvarların kapatılması gibi,..

Tıpkı “İngilizce zaten bilim dilidir, üstelik kitaplar da hazır, Türkçe terimler türetmek gibi bitmez tükenmez sorunlarla uğraşıp hem de zaman yitirip Türkçe kitaplar yazmanıza ne gerek, gençlerinizi küresel dünyaya hazırlayın!” diye “Türkiye’nin Büyük Yanılgısı: Yabancı Dille Öğretim” ile eğitim-öğretim düzenimizin çökertilmesi gibi…   

Bu yapım ve yıkım süreci, yazarın bilinçlenmesi doğrultusunda, onun bilişim serüveninin başlangıç döneminde özgüvene dönüşen derin bir iz bırakmış olmalı.