Tutucu’nun / İlerici’nin Erdemi ve Gericilik
Doğal olarak her türlü değişimi tasarlamak, öngörülen düzenin özlenen koşullarda işleyişini sağlayabilmek büyük çekinceler de içeren “ince ve uzun bir yol”dur. Daha iyisini düşlerken, yanlış bir hesap, işleyen yeni bir düzeni sağlayamadıktan başka, gerçekten eldekini de yitirmekle sonuçlanabilir. İşte tutucunun erdemi bu korku’da gizlidir. Üstelik, bir kez başlayan değişim süreci, değiştirmek istemediklerimizi de elimizden alıp bizi büsbütün yok olmayla burun buruna getirirse, hep akan ve çağlar boyu hep akacak olan bu serüvenler çağlayanında yarın duruma nasıl egemen olacağız? Böyle bakarsanız değişim karşısında korkmakta tutucu kendince haklıdır.
İlericinin erdemi ise, doğa’nın genel kuralının değişim olduğunu kavrayabilmesinde, daha iyi’yi elde etmek isteğinde, buna kalkıştığında tasarladığı yeniliğe yenik düşmeyecek ölçüde özgüven’inin bulunmasındadır. Kendilerine sorarsanız mühendis doğru ölçecek, hesap yanlışı yapmayacak, bilgisayar uzmanı ya da bilişimci, verimli çalışmayacak bir yeni düzen tasarlamayacaktır. İlericinin erdemi, yarının değişen dünyasında da (bilişim çağında da, Yeni Dünya Düzeni’nde de, küreselleşmede de) kesinlikle geride kalmayacak, yok olmayacak, yaşamını giderek daha iyi koşullarda sürdürecek olmasındadır. İlerici, gelecekten korkmamakta, kendine ve gelişen uygarlığa güvenmekte, çağdaşlığı, geleceği yakalamak için yanıp tutuşmaktadır. Onun doğaya, gerçeğe ve geleceğe dönük merak’ını dindiremez, değişim, gelişme doğrultusundaki arayış’ını durduramazsınız.
Gericinin durumuna gelince: bu durum, bırakın geleceğin yepyeni dünyasına yönelip denemeler yapmayı, bugünün süren düzenine bile ayak uyduramayıp geçmişin denenmiş ve artık bırakılmış düzenine takılıp kalmış, bugünkü durumdan yakınıp kurtuluşunu, mutluluğunu geçmişin özlemlerinde yaşayan birisinin tepkici’liğini düşündüren, sayrı (hastalıklı) bir kimliği çağrıştırmaktadır. Belki de bundan dolayı bireysel gericilik eylemleri için (örneğin 10 Kasım’larda Anıtkabir’de) kendini ortaya atanlara genellikle “meczup” (cezbe’ye kapılmış, demek ki usunu yitirmiş) nitelemesi yakıştırılıyor. Mühendislikte “Genel Dizgeler Kuramı”na göre de önceki duruma gidiş-gelişler (geriye dönüşler) dizgeyi “salınım”a (oscillation) sokup dizgenin işlerliğini yitirmesiyle sonuçlanır. Gericinin erdemi belki ancak bize geçmişin karanlığı’nı ve çıkmazı’nı gösteren “müzelik” davranışıyla, bizi uyarmasıyla sınırlı olabilir.
“Merve Kavakçı Olayı ya da Bilişim Çağında Erdem”,
Cumhuriyet, 31 Mayıs 1999