Türk Dünyasında Ortak Terimler

Türk dillerinde ortak terimler oluşturulabileceğini düşünüyor musunuz?

- Bu bir düş, güç bir iş, ama olanaksız değil. Güçlük şuradan kaynaklanıyor: Türk dillerini konuşan bizler, bin yıla yakın çok uzun bir süre aramızdaki ilişkileri koparmışız. Biz Türkler çok devingen, dinamik, güçlü uluslarız. Geçmişte kendi aramızda birbirimizle yaptığımız yarış, çoğu zaman var oluşumuzu güvence altına almanın önüne geçebilmiş. Kazaklar kendi kardeşlerimizle giriştiğimiz bu yarışı şöyle dile getiriyorlar: “Bir Kazak birey, eki Kazak jarım, üş Kazak nöl!”; Türkçesi “Bir Kazak birey, iki Kazak yarım, üç Kazak sıfır!” Öte yandan biz çok barışsever insanlarız, kesinlikle ırkçı değiliz, çoğu zaman yabancıyla işbirliğini kendi kardeşlerimizle işbirliğinden ayrı tutmamışız. Çevremizdekilerle hep başka başka yeni ilişkiler, yeni dostluklar, yeni hısımlıklar kurmuşuz. Hiç kuşkum yok ki gücümüzün kaynaklarından biri de bu. Türk dillerini konuşan ulusal toplumlar olarak, bu barışseverliğimizi, bu işbirliği yeteneğimizi, bağımsızlık ve gelişmemizin hızlandığı yirmi birinci yüzyılda şimdi, aramızdaki ilişkileri ve işbirliğini sıkılaştırmada da kullandığımızda, tek tek ve birlikte, gücümüz katlanacaktır.

Hemen yakınımızdaki Azerice ile Hazar ötesindeki Türkmence bizim gibi Türkçenin Oğuz kolundan geliyor. Özbekçe de, çevre dillerle, özellikle Farsçayla etkileşimine karşın, temelde Oğuzca sayılır. Tatar, Kazak, Kırgız gibi kuzey Türklerinin dilleri ise, Türkçenin Kıpçak kolunda, birbirlerine yakın. Doğudaki Uygurcanın sesletim özellikleri de Batıdaki Oğuzcaya yakın. Bu üç öbekteki bütün Türk dillerinde yapı özdeştir, sözcükler de köklerinde özdeştir, sözdizim de, yalnızca söyleyiş biraz değişir. Bunda da bin yıldır genel geçer dönüşüm kurallarıyla birlik sağlanır.

Kaşgarlı Mahmut ve Divanü Lügat-it Türk

1072-73’te yazdığı Divanü Lügat-it Türk’te Kaşgarlı Mahmut şöyle der: “Bizans -Rum- ülkesine en yakın boy Peçenek’tir, sonra Kıpçak, Oğuz, Yamak, Başkırt, Basmıl, Kayı, Tatar, Kırgız gelir. Çiğil, Tohsı, Yağma, Uygur, Tankut... sıralanırlar. Rum ülkesinden Hıtay’a (Çin’e), Tawgaç’a (Maçin’e) dek Türk ellerinin boyu beş bin, tamamı sekiz bin fersah eder. Bu dillerin en yeğnisi Oğuzların, en doğrusu Tohsı ile Yağmaların dilidir. Asıl sözlükte, sözcüklerde değişiklik az olur. Değişmeler, ancak birtakım harflerin yerine başka harflerin gelmesi ya da atılması yüzünden olur. Ben öz dili yazdım. Yol yerine col, yıl yerine cıl, yürek yerine cürek dersen Tatarca, jol-jıl-jürek dersen Kazakça, Kırgızca konuşmuş olursun... Bunun gibi onlar ben yerine men, binmek yerine minmek derler... ‘Ilık su’ya Oğuzlar ılığ suw der, ötekiler yılığ suw; ‘inci’ye kimi yincü der, kimi cincü... Harfleri kimin nasıl çevirdiğini yazdım, sen ona göre çevirirsin. Bütün Türk dilleri bu söylediğim kurallar üzerine yürür.”

En yakınımızda Azerbaycan’da yıldız, yürek yerine ıldız, ürek denir; en uzağımızda Doğu Türkistan’da konuşulan Uygurcada sözcük başındaki y’ler Batı’da örneğin Türkiye’de söylediğimiz gibi yeniden yürek’teki y’ye dönüşür. Arada İpek Yolu var. Kuzey Türkleri İpek Jolu da deseler, Jipek Jolu da deseler, hepimiz aynı dili konuşuruz. Ama iş, neden güç bilir misiniz? Biz Batı Türkleri yani Kayı’lar ya da genel olarak Oğuzlar Arapçanın, Farsçanın etkisi altında, İslamiyette her şeyi Kuran diline bağlamışız. Kuran’da, ne elektronik ne de bilgisayar vardır, eğer öyle umarsanız bin yıl geri kalırsınız.

Derler ki orada yazan taş aslında taş değildir, başka bir şeydir. O taş şimdi işte silikon oldu, yonga oldu; bellek ya da tümleşik çevrim’e dönüştü. Taş dendiğinde bana sorarsanız yerde duran taştır.

Çağımızda, Ortaçağa geri dönmenin başka bir kestirme yolu da yabancı dille öğretimden geçer.
Aydın Köksal: Bilime, Bilişime ve Türkçeye Adanmış Bir Yaşam,
Feyziye Özberk, Kaynak Yayınları, İz Bırakanlar, 2014

Divanü Lügat-it Türk - Türk Dilleri Sözlüğü’nün Besim Atalay çevirisi Türk Dil Kurumu’nca 1939’da basılmıştır.