Türkiye Bilim ve Uygarlık Yolundan Dönmez

Cumhuriyet’in kuruluşunu izleyen dönemde gerçekleştirdiğimiz aydınlanma devinimi, son 50-60 yıl boyunca adım adım kemirildi, törpülendi... Topraklarımız, doğal kaynaklarımız gibi, toplumsal düşünsel kazanımlarımız da aşınmaya uğradı.

Yarım yüzyılı aşan bu uzun süre boyunca Türkiye, 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde kazandığı başarılarla attığı sağlam temellerin üzerinde kurabileceği uygarlık yapılarını yükseltemedi. Tersine, ülkemizin bu dönemde karşılaştığı fırsatlar, küçük çıkarlar uğruna öylesine pisi pisine harcandı ki insanlarımızın pek çoğunun özgüven duyguları sarsıldı, nasıl davranmanın daha akıllıca olduğu birçokları için belirsizleşti.

Gecekondulaşma olayından siyasal rant elde etme hırsı, kentsel yörelerin yanı sıra kıyıların da yağmalanması, hukuk düzenimizi onarımı güç bir biçimde yaraladı. Bütün bu hukuk dışı düzenlemeler, bağışlanamaz bir siyasal rant oyunuyla, sözde demokrasi adına, belediye meclislerinde, Büyük Millet Meclisi’nde örgütlendi.

Kentleşme ve toplumsal dönüşümden etkilenen ekonominin yanı sıra, dinsel duyguların kötüye kullanımı da ayrı bir siyasal rant aracı olarak kullanıldı... Sonuç olarak hukuksal yapının, yaşam koşullarının dalgalanarak hızla değişime uğradığı bir ortamda değer yargıları eridi... Hukukun, değer yargılarının, standartların yokluğunda, her kesimde, her meslekten fırsatçılara gün doğdu... Kendini beğenmişlik, benbilirimcilik, köşe dönücülük aldı yürüdü. Bu fırsatçılık dalgalarında kendilerine yer bulmaya özenen uyanıklar dışında, yaşamdan çok şey bekleyemeyen iyi insanlar umutlarını, özgüvenlerini yitirdiler.

Öte yandan “Cumhuriyet Devrimleri” adı altında andığımız Aydınlanma Devinimi, 60 yıl gibi uzun bir süre kemirilip törpülense de, ilkin küçük adımlarla başlayıp adım adım büyüyen güçlü karşıdevrim yeline karşın, Cumhuriyet kazanımlarının bir türlü yok edilememiş olması da, toplumsal değişim süreçleri üzerinde kafa yormak isteyenler için gözden kaçırılmaması gereken bir olgudur.

Tarım Devrimi, Konya’nın Çumra ilçesine 60 km uzaklıktaki Çatalhöyük yerleşiminde 9500 yıl önce uç verdi. Çevre ormanlarda yaşayan avcı toplayıcı insanların, bu yeni çiftlikleri basarak, ilk çiftçileri öldürüp ürünlerini de, evcilleştirdikleri hayvanları da yağmalamaları işten bile değildi. Ama uygarlık çizgisini incelediğimizde olayların böyle gelişmediğini görüyoruz. Tersine, ilk çiftçiler tarım yöntemini, çevrede kurdukları yeni yeni çiftliklerle yeryüzünün dört bir bucağına taşıdılar. Geriye gidişin ağır basma olasılığı bulunsaydı, biz bugün hâlâ ormandaki yemişleri, bitkileri toplayarak, çevremizdeki hayvanları avlamaya çalışarak yaşıyor olabilirdik; öyle olmadı.

20. yüzyılın son üçte birinden başlayarak 21. yüzyılın başlarında bugün Bilişim Devrimi’ni yaşıyoruz; bunun bilincindeyiz. Geçen iki üç yüzyılın “Endüstri Toplumu” hızla “Bilişim Toplumu”na dönüşüyor. Yeni bir uygarlık aşaması bu… Yeryüzünü bir yumak gibi sarıp onu neredeyse tek bir elektronik köye dönüştüren veri iletişim ağlarının insanlara sınırsız düşünce özgürlüğü, sınırsız iletişim olanakları sunan, eskisinden çok daha fazla eleştiriye, hoşgörüye, özeleştiriye, işbirliğine, uzlaşmaya yer veren bir dünya kuruluyor... Çatışmaya, iktidara, güce, paraya, yetkiye değil; saygınlığa, barış içinde birlikte mutlu yaşamaya değer veren yeni bir dünya kuruluyor.

Yeryüzünün herhangi bir geri ülkesinde, çıkarını bu çağa uyum göstermede görmeyen birtakım yöneticilerin baskısı altında yaşayan toplumlar bizim bölgemizde de eksik değil... Bu yöneticilerin kimileri, kendi çevrelerinin çıkarlarını koruyabilme hırsıyla, bilerek ya da bilinçsizce, ayrımına varmadan, toplumlarını daha uzun süre Ortaçağda tutabileceklerini düşünebiliyorlar.

İçinde bulunduğumuz çağda: “Bilişim Toplumu”nda “Parlamenter Demokrasi” kavramının bile yerini “Katılımcı Demokrasi”ye bırakması gerektiği benimsendi. Kuzey Afrika’da, Ortadoğu’da, Asya ve Pasifik’te, Orta ve Güney Amerika’da ya da Kara Afrika’da gözlediğimiz bir türlü durulmayan siyasal çalkantılar, bu tür çağdışı kalmış yönetimlerin daha uzun bir süre tarih sahnesindeki yerlerini koruyabileceklerini düşünmemizi anlamsız kılıyor.

Aydın Köksal: Bilime, Bilişime ve Türkçeye Adanmış Bir Yaşam,
Feyziye Özberk, Kaynak Yayınları, İz Bırakanlar, 2014.

Gook: İng. guk okunur; argoda: maymunla insan arası yaratık. Japonlar o dönemde Amerikalıların kendilerine kısaca “Jap” demelerinden de tiksiniyorlardı.